Selçuklu ve Osmanlı kültüründe müzikle tedavi

Selçuklu ve Osmanlı kültüründe müzikle tedavi

Müzik ve dini boyutu


İmam Gazalî Hazretleri ise musikîyi, haram, mekruh ve mubah olmak üzere üç ana başlık altında inceleyerek şöyle der:


Dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolup taşan kimseler için yalnızca bu duyguları tahrik eden sesler haramdır.

Vakitlerinin çoğunu buna veren, meşguliyeti âdet haline getiren kimse için mekruhtur.

Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde yalnızca güzel sıfatları tahrik eden kimse için müstehaptır.

İmam Gazalî daha sonra, musikîyi haram kılan şeyin kendisi değil, sonradan ârız olan bazı sebepler olduğunu ifade eder, bunu da şöyle tasnif eder:

"Şarkı söyleyen kadın olur, dinleyen de kadın sesinin şehvetini tahrik edeceğinden korkarsa dinlemek haramdır. Burada haram hükmü müzikten değil, kadının sesinden gelmektedir."

"Şarkı ve türkünün güftesi bozuk, İslâm inancına ve ahlâkına aykırı ise, bunu müzikli veya müziksiz söylemek ve dinlemek haramdır." (İhyâ-u Ulûm'id-din 2: 279-281.)


Müzikle tedavi ve tarihsel süreci




Müzikle tedavi, alternatif bir tedavi yöntemi olmayıp, geleneksel tıbba uygundur ve kendine ait metotları vardır. Mitten bir tedavi yöntemi olana değin kültürlere, uluslara ve dönemlere göre farklılık gösteren bir tarihsel gelişime sahiptir. Müzikle tedavi yapılan hastaneler de müzikle tedavinin kendisi kadar büyük öneme sahiptir. Bu makalede, günümüzde bilimsel bir tedavi yöntemi olarak kullanılan müzikle tedavinin Türklerdeki tarihsel gelişiminden bahsedilmekte ve tüm dünyada hastane mimarisi tasarımında öncü olan Selçuklu ve Osmanlılar döneminde müzikle tedavi yapılan hastaneler hakkında bilgi verilmektedir.

Batılıların ruh hastalarını bir hasta olarak kabul etmeyip onlara işkence yaptıkları ortaçağda Türkler onları birer hasta olarak kabul etmiş; ruh sağlığına, ruh hastalarına ve tedavilerine büyük önem vermişlerdir. Ruh hastalıklarının müzikle tedavisini ilk defa düzenli ve bilinçli bir biçimde uygulayan ve bu tedavinin öncülüğünü yapanlar Türkler olmuştur. (1, 2)

On dokuzuncu yüzyılda, Gevrekzade Hafız Hasan bin Ahmet, “Emraz-ı Ruhaniye-i Negamat-ı Musikiye İle Tedavi” eserinde, Türklerde akıl hastalıklarının müzikle tedavi edildiğine ve olumlu sonuçlar alındığına değinirken, özellikle durgun, hayata küskün ve çevreye ilgisiz hastalar üzerinde daha etkili olduğunu vurgulamıştır. (1)

Abbas Vesim Efendi (17. yüzyılda yaşamış Osmanlı hekimi) ise, ilaçla tedavi edilemeyen hastalıklar için müzikle tedavi yapılması gerektiğini belirtmiş, bu tedavinin belli vakitlerde uygulanmasının daha olumlu etkiler yaratacağını söylemiştir. Vesim’e göre, soğuk zamanlarda sıcak nameler, sıcak zamanlarda soğuk nameler kullanılmalıydı.(3)

Akıl hastalıklarının tedavisi için yaptırılan hastaneler darüşşifalarda müzikle tedavi amacıyla, belirli gün ve saatlerde mehterhane-i hakani çalınırdı.(3) Bundan başka ayrıca musiki takımları da vardı. Kullanılan müzik aletleri; zurna, davul, trampet, nakkare, zil, kös vb. idi.(4)

Razî, Farabî, İbn Sina, Hasan Şuurî ve Gevrekzade Hasan Efendi gibi bilim adamlarının yaptıkları araştırmalar ve elde ettikleri sonuçları anlatan kitaplarını kullanan Türklerin, ilk ciddi müzikle tedavi çalışmalarını Selçuklu ve Osmanlılar döneminde uyguladıkları görülür. Eski Türk hekimleri, korku, heyecan, kuşku ve ruhi bunalım gösterenlerin nabızlarındaki değişim ve bu değişimin neden olduğu huzursuzluk için hastalarına çeşitli melodileri dinletirler, bu sırada nabızlarını kontrol ederek hastaya en uygun melodiyi bulurlar, hatta aynı hastalığı olan hastaları bir araya getirerek tedavi ederlerdi. (5)


Selçuklular Döneminde Müzikle Yapılan Tedavi


- Nureddin Hastanesi (1154)


İlk kez Selçuklu hükümdarı Dukak tarafından Şam’da inşa ettirilmiş olan bu hastane, Selçuklu Sultanı Zengî Atabeyi Nureddin’in Şam’ı ele geçirmesinden sonra 1154 yılında onarılarak yeniden faaliyete geçirilmiş ve “Nureddin Hastanesi” adını almıştır. Bu hastanede akıl hastaları için özel bir bölüm bulunduğu ve bu bölümde müzikle tedavi yapıldığı bilinmektedir. (6,7)

Hekimbaşı Abdül Mecid Efdalud-deve Muhammed bin Abdullah el Bahili, hem hekim hem de müzisyen olup, müziğin hastalıkların tedavisindeki yerini de incelemiştir. Darüşşifaya 1648 yılında gelen Evliya Çelebi, bu hastanede akıl hastalıklarına müzikle tedavi uygulandığını anlatmaktadır.(5)


-Kayseri Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Maristanı (1206)


Anadolu Selçuklularının ilk sağlık kuruluşu olan kompleks, Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından, tüberkülozdan vefat eden kız kardeşi Gevher Nesibe Sultan’ın vasiyeti üzerine, darüşşifa ve tıp medresesini içerecek şekilde inşa edilmiştir.(8,9) Bu özelliği ile Selçukluların ilk tıp medresesi olma özelliğini taşımaktadır. Darüşşifada, ruh hastaları için 18 odadan meydana gelen Bimarhane bulunmaktadır. Bu yapının mimari özelliği, müzikle tedaviye uygun bir yapı olduğunu düşündürmektedir.(10) Bu yapı bugün, Kayseri Gevher Nesibe Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi olarak hizmet vermektedir.


- Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Turan Melik Darüşşifası) (1228-9)


Darüşşifa kısmı, 1228 yılında, Erzincan Beyi Fahrettin Behram Şah’ın kızı Turan Melik Sultan tarafından yaptırılmıştır.(8,9) Anadolu’da müzikle tedavinin uygulandığı merkezlerden biri olan darüşşifa, 1985 yılında UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası” listesinde ilk 3 içine girmiştir.(11)


- Amasya Darüşşifası (1308)


İlhanlı hükümdarı Olcayto Mehmed döneminde, prenses Yıldız Hatun’un Anber bin Abdullah’a yaptırdığı darüşşifa, çevrenin hekim ihtiyacını karşılamak için hekim yetiştiren bir kurum olmuştur. (8,9) Bu darüşşifanın en önemli özelliği; dünyada akıl hastalıklarının müzik ve su sesiyle iyileştirildiği ilk yer olmasıdır. Ses titreşimlerinin doğrudan beyin dokularına etki ettiği düşüncesi, ruh hastaları üzerinde müzikle tedavi uygulanmasını sağlamıştır. Tanzimat döneminde önemini yitiren darüşşifa, 1939 depreminde hasar görmüş, 1945 yılında dış cephesi onarım görmüş, 1999 yılında ise Belediye Konservatuarına devredilmiştir.(2,11)


Osmanlılar Döneminde Müzikle Tedavi Yapılan Hastaneler



- Fatih Darüşşifası (1470)


İstanbul’da 1470 yılında kurulan Fatih Külliyesi’ne eklenen 70 odalı, 200 yataklı Fatih Bimarhanesi (Bîmârhane-i Ebûl-Feth) akıl hastaları için yaptırılmıştı.Bu hastane döneminde Avrupa’nın en büyük hastanesi idi. İstanbul Tıp Fakültesi’nin ilk adımı sayılan bu darüşşifada hastalara uygun ilaçlardan başka musiki konserleri gibi ruhi tedaviler de uygulanıyordu. (2,4,8,11,12) Bugün sadece küçük bir duvar parçası kalmış olan darüşşifa, 1824 yılına kadar faaliyet göstermiş, özellikle yeniçeriliğin lağvından sonra terk edilmiştir.(11,12)


- Edirne II. Bayezid Darüşşifası (1488)


II. Bayezid’in, kendi adıyla mimar Hayreddin’e yaptırdığı külliyenin bir parçası olan darüşşifada, ruh hastaları müzikle tedavi edilmiş, gerekli her türlü yöntem için olanaklar sağlanmıştır. (8,13) Bu hastane akustiği ve planlanması açısından müzikle tedaviye uygun bir şekilde inşa ettirilmiştir. Bu yapısıyla Türk psikiyatrisi ve medeniyetinin eşi bulunmaz bir hastanesidir.(4) Hastanede, 12 küçük, bir de ortada büyük kubbeli, altı köşeli asıl merkezi hastane yapısı, hemen onun yanındaki büyük avlu etrafına gruplanan 6 odada, 16. yüzyılın ortalarından 1912 yılına kadar akıl hastalarının yatırıldığı bölümü vardı. Evliya Çelebi, merkezi binada haftanın 3 günü 10 müzisyenden (3 hanende: şarkı söyleyen; 7 sazende: keman, santur, musikar, ud, ney, vb çalan) oluşan bir saz ekibinin hastalara konser verdiğini söylemektedir. Darüşşifada ilaç ve müzik tedavisi yanında güzel kokularla (sümbül, reyhan, lale, karanfil, şebboy vb) rehabilitasyon yapıldığı da bilinmektedir (4,11,12) Darüşşifa, 1866’da Edirne’de yeni bir hastane açılınca, sadece akıl hastaları için hizmet vermiş, Balkan Savaşından sonra ise tamamen boşaltılmıştır. Trakya Üniversitesi tarafından onarılan yapı bugün Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılmaktadır.(9)


- Süleymaniye Darüşşifası (1557) 


Kanuni Sultan Süleyman’ın 1550-1557 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırdığı külliyenin önemli bir bölümünü oluşturan darüşşifa, hasta odaları ve hamamın bulunduğu, bodrum katının ise akıl hastanelerine ayrıldığı önemli bir yapıdır.(8,9) Darüşşifa 1843 yılından sonra sadece akıl hastalarına hizmet vermiştir. Cumhuriyet döneminden sonra medresenin büyük bir kısmı üzerinde Süleymaniye Doğum Evi yaptırılmıştır.(11)

Klasik Türk müziği, pentatonik müziğin gelişimi ile doğmuştur. Bu birikimle Amasya, Sivas, Fatih ve Edirne Darüşşifaları’nda kullanılan Klasik Türk müziğinin makamları, zaman içinde sınıflandırılmış. Zekeriya El-Razi (854-932), Ebu-Bekir Razi (865-925), Farabi (870-950), İbn-i Sina (980-1037), Hasan Şuuri (17. yy), Hekimbaşı Gevrekzade Hafız Hasan Efendi (1727-1801) gibi önemli kişilerin bu konuda yazdıkları yazılar günümüze kadar ulaşabilmiştir. Farabi, ayrıca udun mucidi olarak da bilinir. Makamların etkileri, hastalıklara, gezegenlere, haftanın günlerine, günün saatlerine, hastanın kişiliğine ve milliyetine göre sınıflandırılmıştır.

Bu hekimlere göre makamların faydalı olduğu hastalıklar ve etkili oldukları zamanlar şöyledir:

Rast Makamı: Felç illetine devadır, insana sefa, yani neşe ve huzur duygusu verir. Güneş iki mızrak boyu yükselince uygulanır. Kemik ve beyin üzerine etkilidir. Düşük nabzın yükselmesine neden olur. Heyecanı arttırır. Uyumayı engeller, iç huzuru ve rahatlık verir.

Rehavi Makamı: İnsana bekaa, yani sonsuzluk düşüncesi verir, imsak vaktinde etkilidir. Baş ağrısına ve hafakana faydalıdır. Doğuma faydalıdır. Akıl hastalıklarında kullanılır.

Zengule (Zirgüle) Makamı: Kalp hastalıklarının devasıdır. Uyku hali verir. Sabah ve öğlen arası etkilidir. Toprak tabiatlı, sıcak ve nemlidir. Menenjit ve beyin hastalıklarına etkilidir. Mide ve karaciğeri rahatlatır. Ruh hastalıklarının tedavisinde etkilidir.

Hüseynî Makamı: Barış, sakinlik ve rahatlık hissi verir. Sabahleyin gün ağarırken etkilidir. Su tabiatlıdır. Güzellik, iyilik, sessizlik ve rahatlık verir. Güven ve kararlılık duygusu aşılar. Karaciğer, kalp ve mideye iyi gelir. Barış duygusu verir. Otistik ve spastik rahatsızlıklarda kullanılır.

Saba Makamı: Cesaret ve kuvvet verir. Su tabiatlıdır, soğuk ve nemlidir. Kalp ve ayak ağrılarına etkilidir. Gülme, sevinç ve kahramanlık duyguları verir. Derin aşk duygularının ifade aracıdır. Şecaat, cesaret, kuvvet ve genel rahatlık verir. Kalbe iyi gelir. Seher vaktinde etkilidir. Ruhsal hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılır.

Uşşak Makamı: Öğlen vakti etkilidir. Su tabiatlıdır, soğuk ve nemlidir. Gülme, sevinç, kuvvet ve kahramanlık duyguları verir. Derin aşk ve mistik duyguların ifade aracıdır. Uyku ve istirahat için faydalıdır, gevşeme hissi verir.

Hicaz Makamı: Ateş tabiatlıdır, sıcak özellik taşır. Tevazu, yani alçakgönüllülük verir. Yatsıdan sabaha kadar olan zamanlarda etkisi fazladır, idrar zorluğuna iyi gelir, cinsel yönden uyarıcıdır. Düşük nabız atışını yükseltir.

İsfahan Makamı: Zihni açar, zekâyı artırır, anıları tazeler. Hareket kabiliyeti ve güven hissi verir. Gün batarken etkilidir. Bu makam, ümera (emirler, beyler) meclisine daha çok etki eder.

Irak Makamı: Har mizaçlılara, sersam ve hafakana faydalıdır. Akşamüstü etkilidir. Karakteri dişidir. Menenjit, beyin ve akıl hastalıklarında kullanılır. Lezzet verir, düşünme ve kavrama konusunda etkilidir. Korkuyu giderir.

Buselik Makamı: Güç ve kuvvet verir. Kuşluk vaktinde yani güneşin doğuşundan 45 dakika sonra etkilidir. Kuvvet ve barış duygusu verir. Kulunç, bel ve bacak ağrılarında ve akıl hastalıklarında kullanılır

Büzürk Makamı: Ateşli hastalıklara iyi gelir, zihni temizler, vesvese ve korkuyu uzaklaştırır. Fikre yön verir. Yatsıdan sonra etkilidir. Güç kazandırır. Beyin hasarı ile ortaya çıkan şiddetli rahatsızlıklarda kullanılır.

Neva Makamı: Lezzet ve ferahlık duygusu verir. Akşam vakti etkilidir. Üzüntüyü giderir ve lezzet verir. Gönül okşayıcıdır. Kötü fikirleri kovar, cesaret ve yiğitlik duygusu uyandırır. Kuvvet ve kahramanlık duygu larını meydana getirir. Akıl hastalıklarının tedavisinde ve buluğ çağındaki kız çocuklarının rahatsızlıklarında kullanılır.

Acemaşiran Makamı: Ateş tabiatlıdır. Kuru ve sıcak makamdır. Fecirden kuşluk vaktine kadar etkilidir. Vücudun dengesine yardım eder. Yaratıcılık duygusu ve ilham verir. Durgun düşünce ve duyguları canlandırır. Ağrıyı hafifletir. Lezzet verir ve gevşemeye yardımcı olur.

Zirefgent Makamı: Sırt ve eklem ağrıları ile kulunç tedavisine faydalıdır. Uyku zamanı etkili olur. Akıl hastalıklarının tedavisinde etkilidir. Ruhsal rahatlama aracı olarak kullanılır.

Hekimbaşı Gevrekzade Hafız Hasan Efendi, makamları çocukluk çağı hastalıklarına göre de sınıflandır:

Irak makamı, çocukluk çağı menenjitinde etkilidir.

İsfahan makamı, aklı temizler, soğuk ve ateşten korur.

Zirefgent makamı, inme ve sırt ağrısında etkilidir, güçlülük hissi verir.

Rehavi makamı, her çeşit başağrısı, burun kanaması, yüz felci, paraliziler ve balgamlı hastalıklarda faydalıdır.

Büzürk makamı, beyin hastalıkları ve kramplarda etkilidir, yorgunluk hissini giderir.

Zirgüle makamı, kalp ve beyin hastalıklarında, menenjitte, mide yanması ve karaciğer ateşinde kullanılır.

Hicaz makamı, üriner sistem hastalıklarında etkilidir.

Buselik makamı, kalça ve baş ağrılarıyla, göz hastalıklarında faydalıdır.

Uşşak makamı, ayak ağrısı ve insomniada etkilidir.

Hüseyni makamı, karaciğer ve kalp hastalıkları tedavisiyle, nöbetler ve saklı ateşte kullanılır.

Neva makamı, puberteye(ergenliğe) erişmiş çocukların tedavisinde, kalça ağrılarında kullanılır, kalbe neşe getirir.



‘… Tedavinin en iyi yollarından, en etkililerinden biri, hastanın akli ve ruhi güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, hastanın çevresini daha sevimli ve hoşa gider hale getirmek, ona en iyi musikiyi dinletmek ve sevdiği insanlarla bir araya getirmektir…’


-İbn-i Sina

Müzikle tedavi, tarihi gelişimi göz önüne alındığında Türklerin verdikleri önem ve geliştirdikleri yöntemler sayesinde bugünkü yerini bulmuştur. Hastanın mizacından dış görünüşüne hatta milliyetine göre değişik makam ve enstrümanlar gerektiren bu tedavi yöntemi ne, dönemin hekimleri de büyük ilgi duymuşlar ve büyük uğraşlar göstermişlerdir. Özellikle akıl hastaları için kullanılan bir yöntem olan müzikle tedavi ile Selçuklu ve Osmanlı döneminde bu tedavi yöntemine uygun olarak yaptırılan hastaneler, Dünya psikiyatrisi ve hastaneciliğinin gelişmesinde de öncü rol oynamışlardır. 



Dipnotlar: 

1-) Grebene B, (ed). Müzikle Tedavi. Ankara: Güven Kitabevi; 1978.

2-) Erkan M, Şahin S. Türklerde Müzikle Ruh ve Sinir Hastalıklarının Tedavisi. Kayseri Üniversitesi Gevher Nesibe Bilim Haftası ve Tıp Günleri, Kayseri 11 – 13 Mart 1982; s.572-579

3-) Akdeniz N. Osmanlılarda Hekim ve Hekim Ahlakı (Doktora Tezi). İstanbul: İstanbul Üniversitesi; 1977.

4-) Şevki O (Sadeleştiren Uzel İ, (ed)). Beşbuçuk Asırlık Türk Tababeti Tarihi. Ankara: Kültür Bakanlığı; 1991.

5-) Ak AŞ, (ed). Avrupa ve Türk-İslam Medeniyetinde Müzikle Tedavi Tarihi Gelişimi ve Uygulamaları. Konya: Özeğitim Ltd.  Şti; 1997.

6-) Gençel Ö. Müzikle tedavi. Kastamonu Eğitim Dergisi 2006; 14(2): 697-706.

7-) Cantay G, (ed). Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi; 1992.

8-) Ünver AS. Selçuk Tababeti. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları; 1940.

9-) Bayat AH, (ed). Tıp Tarihi. İzmir: Sade Matbaa; 2003.

10-) Tekiner H, (ed). Gevher Nesibe Darüşşifası Ortaçağda Öncü  Bir Tıp Kurumu. Ankara: Kalkan Mat.; 2006.

11-) Çoban A, (ed) . Müzikterapi. Ruh Sağlığı İçin Müzikle Tedavi. İstanbul: Timaş Yayınları; 2005.

12-) Şehsuvaroğlu BN, Erdemir AD, Güreşsever GC, (eds). Türk Tıp Tarihi. Bursa: Taş Kitapçılık; 1984.

13-) Çalışır F, (ed). Müziğin Düşüncedeki Yeri. Ankara: İş Matbaacılık ve Ticaret; 1971.


Kaynakça



* Sezer Erer, Elif Atıcı, Selçuklu ve Osmanlılarda Müzikle Tedavi Yapılan Hastaneler, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010, 36 (1), Sf.29-32, 

* Dr. Z. Işıl Birkan, Müzikle Tedavi, Tarihi Gelişimi ve Uygulamaları, Ankara Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Dergisi, 2014, Sf. 37-49 

0 Comments

Yorum Gönder