Akıl ve zeka aynı şeyler midir?

Akıl ve zeka aynı şeyler midir?


Akıl ve zeka ayrı şeylerdir. Eğer zeka tek başına yeterli olsaydı, zekası ve ilimleriyle bizden fersah fersah ileride olan Farabi, İbn-i Sînâ, İbn-i Teymiyye gibi isimler, doğru yoldan sapmaz, ihtilaflar arasında boğularak dalâlet çukurlarına yuvarlanmazlardı.


Bu gibi insanlar, ilim ve zeka olarak zirvede olsalarda, aklını kullanarak hidayet nimetine kavuşamamışlardır. Peki zekayı ve aklı ayıran ince nokta nedir? O ince nokta, insanın göstereceği tevazuda ve insanın kendi nefsini tanıyarak ona göre tedbirli davranmasındadır.

Akıllı insan haddini bilir, akıllı insan uçlarda yaşamaz, İslam'ın emrettiği gibi orta yolu tutarak ilerler. Akıllı insan, nefsinin neye zaafı olduğunu bilir, nefsini tanır. Kendi nefsini sorgular ve kadın, mal, makam veya şöhret gibi zaaflardan hangisinin veya hangilerinin kendisini dünya sevgisine meylettirdiğinin farkına varır ve buna karşı gereken önlemleri almaya çalışır.

Akıllı insanda feraset, dirayet, basiret ve bunlara ilaveten, bu üç nimeti tamamlayan hidayet nimeti de bulunur. Hidayet nimeti verilen insanı, Allah'ın izniyle kimse ama kimse saptıramaz. Ama bu nimetlere kavuşmak için edep, salih amel ve tevazu gibi güzel hasletleri bulundurmak gerek. Akıllı insan, bu hasletler onda bulunmasa bile bu hasletleri kazanmaya çalışır ve Allah'ın izniyle bu nimetlere kavuşur. Çünkü Allah, çalışana, cehd edene karşılığını vereceğini vaad etmiştir.

Zeki insanlarda feraset, dirayet, basiret gibi güzel nimetler bulunsa bile, edep ve tevazu gibi önemli bir hasletler yoksa, o insana hidayet nasip olmaz. Çünkü, edep ve tevazu olmayan bir insanda kibir vardır. Kibir olan bir insanın ise tam manasıyla hidayete ermesi ve hakk yolda sabit bir şekilde kalması mümkün değildir. Kibir denilen o kötü haslet, gönül doktoru ve Peygamberlerin gerçek varisleri olan mürşidi kamiller tarafından her zaman helak edici vasıflardan birisi olarak bildirilmiş ve bu hasletten kurtulmanın çok önemli olduğu vurgulanmıştır. Nitekim bu gönül tabiplerinden olan Ebû Hâşim Sofi rahimehullah, kibir hakkında şöyle buyurmuştur:


"İğne ile dağı devirmek, kalpten kibri söküp atmaktan kolaydır." (1)


İşte bu kötü hasleti barındıran insanlar, zaman zaman hakk yolda bulunsalar bile, son nefeste akıbetlerinin ne olacağı muammadır. Sonu muamma olarak biten bir ömrün, ebedi alemdeki ahvalinin, helak olanlar zümresinde bulunmasından korkulur.


Dipnotlar:


1-) Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.225

0 Comments

Yorum Gönder